Ana içeriğe atla

Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Öfkenin Ardındaki Korku

Öfke ve  korku ne kadar farklı duygular olsalar da, öfkeyi tetikleyen şey korkudur. Küçük bir çocuğun elinden alınan oyuncağı sonucu öfkelenmesi, oyuncağını kaybetme korkusundan kaynaklanır. Planlanan projenin istenildiği gibi yürümemesi durumunda müdürün personele olan öfkesi, artık personele karşı otoritesinin azalması yada projeyi zamanında yetiştirememe korkusu... Aldatan karısını yakalayan kocanın ise, artık karısının  kendisini sevmeme yada hayatından çıkacağı korkusu.. Notları düşük öğrenci velisinin çocuğuna olan öfkesi, çevreye karşı mahcup olma yada çocuğunun ilerde başarılı olamayacağı korkusu...Üstteki  örneklerde kişilerin algısına bağlı olarak farklı korkular da yer alabilirdi, Her korku sonucu öfke oluşmaz ama her öfkenin altında bir korku yatar.  Zaten bu durumlarda korku olmasaydı  öfke oluşmazdı yada umursamazlık oluşurdu. Neden mi öfke ? Kişi korkuyu bastırmak için öfkeyi açığa çıkarır, çünkü korku içe kapanmak ise  öfke dışa vurumdur.Korku beklemek ise , öfke hare

"chocolate ice cream" ve yüksek paçalar

Başlığı ilk okuduğunuzda tahminimce aklınıza geçtiğimiz yaz mevsimi geldi ama bu başlık 2009 yılı bahar günü yaşadığım trajikomik ( benim için  tamamen trajik)  olayla ilgili... Isparta otogarında yeni yolculuğa çıkmanın verdiği heyecan ile arkadaşımla otobüsün kalkmasını bekliyorduk. İstikamet Ankara.. Şevket diksiyon kursu için birkaç yerle görüşecek ben de hem yol arkadaşı olucam hem  de uzun süredir görmediğim  Emico ile buluşacaktım. 6 saat yolculuk sonrası Ankara'ya vardığımızda saat çoktan gece yarısını geçmişti. Bir şeyler atıştıralım diye dışarı çıktık, yürüyoruz. Dışarıda bir kuyruk var, 20-25 kişi,  saat gecenin 2 si. Alla alla diyorum görünürde ziraat ATM de yok ki ayrıca bugün ayın 7'si değil!  neden bu kuyruk? Kuyruğa yaklaştıkça, enfes bir koku sorumu cevaplıyor. Siyah transit yanında pişen köfte ve tavuklar mideme inerken hem karnımın doyması hem sorunun cevap bulması sonucu çifte mutluluk yaşıyorum :)  Bunun konuyla ne alakası var diyebilirsiniz. Bütün olayı a

Farkındalık

“Yargısız bir şekilde şimdiki ana odaklanabilmek amacıyla dikkatimizi toplayabilmektir.” demiş John Kabat- Zinn farkındalık tanımını yaparken. Belki de en sevdiğim farkındalık tanımı budur. Şimdiki zamanı yaşarken sürekli bir yargı içinde olduğumuz için, anın farkında olamayız. Yaşam şimdiki anda yaşanır ve yaşamak en nihayetinde bir dizi şimdiki andan oluşur. Ancak büyük bir çoğunluğun yaptığı gibi, -şimdiki zamanın farkında olma durumu ile bağlantılı olma kapasitesine göre- sıklıkla geçmişte ya da gelecekte yaşanır.  İnsan ırkının bana göre en büyük sorunlarından biri olan konu da budur, “Farkında olamamak”- Yaşarken farkına varamamak. Geçmişte veya gelecekte yaşayarak, şimdiyi ıskalarız. Mükemmel bir doğa güzelliği ile karşı karşıya kaldığımızda onu izlerken mutlu oluruz. (eğer ki ertesi gün olacakları veya geçen hafta olanları düşünmezsek.) Parantez içindeki gibi durumlarda düşünce farkındalığı engeller. Anı yaşamak kavramının temelinde farkındalık yatar. Stressiz bir hayat s

Nihayet İnsanlık Öldü

Nihayet insanlık öldü. Haber aldığımıza göre,uzun zamandır amansız bir hastalıkla pençeleşen insanlık, dün hayata gözlerini yummuştur. Bazı arkadaşlarımız önce bu habere inanmak istememişler ve uzun süre,’yahu insanlık öldü mü?’ diye mırıldanmaktan kendilerini alamamışlardır. Bu nedenle gazetelerinde,’insanlık öldü mü?’ ya da ‘insanlık ölür mü?’ biçiminde büyük başlıklar yayımlamakta yetinmişlerdir. Fakat acı haber kısa zamanda yayılmış ve gazetelere telefonlar,telgraflar yağmıştır; herkes, insanlığın son durumunu öğrenmek istemiştir. Bazıları bu haberi bir kelime oyunu sanmışlarsa da, yapılan araştırmalar bu acı gerçeğin doğru olduğunu göstermiştir. Evet, insanlık artık aramızda yok. İnsanlıktan uzun süredir ümidini kesenler ya da hayatlarında insanlığın hiç farkında olmayanlar bu haberi yadırgamamışlardır. Fakat, insanlık aleminin bu büyük kaybı, birçok yürekte derin yaralar açmış ve onları ürkütücü bir karanlığa sürüklemiştir; o kadar ki, bazıları artık insanlık olmadığına göre bi

Gözlerin

Gözlerin bir volkan gibi alev alev. Gözlerin yakar bedenimi. Gözlerin bir yıldız gibi ışıl ışıl. Bakıp yaktığın her yer cennetim. Sensizim ilk gördüğüm günden beri. Aklımdan çıkmıyor gözlerin. Yaşıyorum bir kabus gibi bu hayatı. Bitmiyor sana olan özlemim. Kokun hala buralarda, seninleyim. Gidişinse hafızamda, kendimdeyim. Gözlerin, bir umut bekledim. Bekledim, gelmeyeceğini. Yazan: Emircan Karataş

Zaman

Dün gece uykumda bir rüyaydın. Ama şimdi yanımda uyandın. Dün gece uykumda bir masaldın. Ama şimdi yanımda uyandın. Sana günaydın. Ben yokum artık. Kaybettim beni. Zamanın birine gönderdin. Aşkımızı geri. Zamanın birinde, Döndüm baktım saatime. Dönüyordu yelkovan akrep ile Tersine. Zamanı geri alınca, Geri gelecek misin söyle? Görebilecek miyim seni, Son bir kere. Zamanı geri alınca, Geri dönecek misin söyle? Öpebilecek miyim seni, Son bir kere. Yazan: Emircan Karataş

Mutluluk/Mutsuzluk Üzerine

Mutluluk? Mutlu olunan durum, şey, kişi-ler, maneviyat, maddiyat, aşk, sevgi.... Peki mutluluğu; Biz mi buluruz? Biz mi keşfederiz? Aslında hep içimizde midir? Mutluluk hiç gitmeyen bir şey midir? Ya mutsuzluk? Mutluluğun tam tersi, mutlu olmama durumu, nefret, hayal kırıklığı, aldatılma... İnsan mutsuzluktan da mutluluk çıkarabilir mi? Çıkarabilmeli. Evet bunu yapabilmeli. Peki nasıl yapabilmeli? Çok değer verdiğim bir dostumla uzun uzun yaptığımız mutluluk/mutsuzluk tartışmasından sonra bunu sizinle paylaşmak istedim. Ben mutsuzluğun istenen bir şey olduğunu, insanların aslında hep mutsuz olmak istediğini, mutsuzluktan mutluluk çıkararak yaşanıldığını, hep mutsuzken bir şeyler üretileceğini söyledim. Şairlerin, ressamların, söz yazarlarının, sanatçıların bile hep mutsuz olma isteğini ve bu sayede eser verebildiklerini söyledim. O ise insanın mutsuzken bile mutlu olabileceğini, en kötü mutsuzluktan bile küçük bir mutluluk çıkarabileceğini, her zaman bir umut olabi

Bulut

Benzerlik mi lazım büyük sevmelere? Farklılıklara rağmen de sever mi insan? Görüşlerin önüne geçer mi gönül gözü? Yine de dener mi? Sonu mu düşünmeli insan başlangıçlarda? Sonsuzu mu? Sen şimdi zamanın bile unutturamadığı bir yerdesin. Grisi hatırladıkça gözlerine düşen, Yaş yüklü bulut yaşadıkların. Yaşanılanlara üzülmenin bir sonu var elbet. Yaşayamadıklarını düşünmek ise sonsuz. Aynı gökyüzüne bakıp mutlu olabiliriz. Düşünerek, akan zamanda anı kaçırabiliriz. Ama önce bırak, Zaman unuttursun her şeyi. Unuttursun ki, Umudun, teselliden fazlası olsun. Yazan: Pera

Gidenlerin Arasından

Olmadığın biri gibi Yaşayamazsın bu hayatı. Senin olmayan sözlerle Mutlu edemezsin o kalbi. Bir yanın eksik kalır. Hiçlik seni alır. Kendini ararken Yine hüzün kalır. Hep eksik hep noksan. Ben miyim arta kalan? Aslında arıyorum ben'i Gidenlerin arasından. Yazan: Samimi Band

Bir Hikayem Var (Taunus Maceraları-1)

Bir zamanlar araba almaya niyetlendim. Ama öyle böyle niyetlenme değil. Kesin alacam yani. Ama tabi sıfır araba almaya yetecek kadar bütçem yok. O nedenle 2. el araç satan siteleri didik didik ediyorum. Tüm markalardan başladım. Sıralıyorum hepsini fiyata göre, yıla göre, özelliğe göre. Tabi bu uzun sürecin ortalarında kafamda birkaç model belirlendi. Artık onlar üzerinde yoğunlaşmaya başladım ve artık araç sahiplerini aramaya başladım. Arıyorum, görüşüyorum ve aracı görmeye gidiyorum. Yok olmuyor. Bir oldu, iki oldu, üç oldu derken yok alamıyorum ben araba falan. Hepsinde bir sıkıntı, bir kazık yeme durumu var. En son dedim ki tamam abi ben araba falan almayayım. O aralar dayımla da görüşüyorum sürekli. Dayı bak bir araba buldum off süper bir bak bana dön. Dayım diyo ki yok olmaz yiğenim. Üzerini çiziyorum ve diğerine geçiyorum. O da olmaz yiğenim cevabı geliyor tekrar. Neyse böyle böyle baya zaman geçti yine. Araba almayı geçtim dayımın da başının etini yiyorum arkadaş. Bir süre sonr

Sulara Dalmadan

Düşüncelere daldım. Daha gemilerin batmadan. Toprağa gömüldüm. Daha hiç yaşamadan. Sulara dalmadan. Nefes almadım. Alamadım. Toprağa gömüldüm. Yanına yatmadım. Yatamadım. Oysa ben hep oyalandım. Yelkovanın arkasında. Oysa ben hep geç kaldım. Gece yarısında. Oysa hep saklandım. Gözyaşlarında. Yazan: Emircan Karataş

An Gelir

An gelir, Paldır küldür yıkılır bulutlar. Gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet. O eski heyecan ölür. An gelir, Biter muhabbet. Çalgılar susar, heves kalmaz. Şataraban ölür. Şarabın gazabından kork. Çünkü fena kırmızıdır. Kan tutar. Tutan ölür. An gelir, Ömrünün hırsızıdır. Her ölen pişman ölür. Hep yanlış anlaşılmıştır. Hayalleri yasaklanmıştır. An gelir, Şimşek yalar. Masmavi dehşetiyle. Direkler çatırdar yalnızlıktan. Sehpada bir sultan ölür. Son umut kırılmıştır. Kaf Dağı'nın ardındaki. Ne selam artık ne sabah. Kimseler bilmez nerdeler. Görünmez bir mezarlıktır zaman. Şairler dolaşır saf saf. Tenhalarında şiir söyleyerek. Kim duysa. Korkudan ölür. Tahrip gücü yüksek. Saatli bir bombadır patlar. An gelir. Atilla ölür. Atilla İlhan

Sensizliğe Anılar Yazdım

Gitmekle kalmak arasında bu dünya. Ne gidebildim. Ne kalmayı becerdim. Bunları sana söyleyebilirdim. Kokunu kaybetmeyi kabullenemedim. Gittiğimi zannettiğimde Kaldım. Kaldığımı zannettiğimde de Gidemedim. Aslında hep kaldım sende. Ama o ben miydim? Sensizliğe anılar yazdım. Bir kenara sakladım. Sensizlik ölmenin ta kendisiydi. Anılar, Öldü. Bense, Kaldım. Yazan: Samimi Band