Cadde uzun, sokak lambaları yarı yanık
yarı sönük kıpraşmaktaydı. Yağmur şiddetini azaltmış kendini kaldırımların en ince haline
bırakmıştı. Arka sokakların birinde kendine karton ve naylon karışımı bir
baraka yapmış dilenci yağmurun durması için dua ediyordu. Ellerini birbirine
kavuşturdu. Bir hafta önce kırmızı ışıkta geçen bir adam ona çarpmış ve göğsüne ciddi bir darbe almıştı.
Hastanede iki gün boyunca uzun uzun tahliller yapılmıştı ve beş para almadan bırakmışlardı.
Gözü bir an aynaya takıldı ve kendini
göremedi. Buhar… Parmakları ile sildi. Yarım yamalak bir siluet vardı sanki ve
aynanın her alanında parmak izleri. Bir an geçmişi düşündü sonra elleri geldi
aklına kir içinde renk değiştirmiş o elleri, utandı kendinden. Biraz ağır geldi
hissettikleri göğsünü tuttu ve soğuktan daha da soğumuş ekmek arası tavuğunu
yemeye başladı. Tam bu sırada bir karaltı gördü. yastığının altındaki sopayı
aldı ve karaltıya doğrulttu. Ekmeğini düşürdü telaştan küfür etti ,elleri geldi
yine aklına sakar elleri. Elli yaşlarında şapkalı kalın siyah kaşe bir kaban
giymiş, boynunda fuları olan bir adam gördü. Arkasında biri var mı diye bakındı
kimse yoktu . Sende kimsin? dedi dilenci . Adım Galip dedi adam. ''Yanlış yerdesin bas git
hadi'' dedi ve onu kovdu. Adam barakanın kapısından uzandı. ''Dün acil serviste seni
muayene ettim , sonra durumunu merak edip buraya geldim.'' dedi. Dilenci, ''Beni
merak eden biri öyle mi? Sanırım en son annem merak etti beni ama o da doğururken sizlere ömür.'' Galip ''Biraz sohbet
etmek istedim. '' dedi ve elindeki yiyecek kutularını uzattı. Dilenci önce düşen
ekmeğine sonra uzattıklarına baktı. Eliyle tabureyi gösterdi. Bir tabure daha
alıp aralarına koydu. Getirdiği kola salata ve ızgara dolu tabakları çıkarttı.
Belli etmesede uzun sure sonra yediği en güzel yemekti. Galip etrafa baktı
karton tahta ve naylon karışımı sokak arası bir yerdi burası. Kenarda birkaç
tabure ve tahta bir yatak üzerinde battaniye eski bir yastık. Bir köşede bavul
ve içinde yarım yamalak gözüken kitaplar. Tolstoy, Dostoyevski,Kafka... İçinden
şaşırdı. Biraz havadan sudan muhabbet
ettiler. Dilenci Galip'in ellerine bakakaldı. İnce ve nazikti tırnakları
tertemiz çatlaksız adeta pamuk gibiydi. ''Çok mu hayat kurtardın.'' dedi. dilenci Galip ''Evet
ve hala kurtarmak istediklerim var. Kim olduğunu merak ediyorum anlatsana
biraz. İnsan dilenci mi doğar sonradan mı olur?''
Dilenci
anlatmaya başladı. Bir zamanlar... hep hikayeler bu cümleler ile başlar ya mutlu
hali vakti yerinde bir çift varmış, adam işlerini büyüttükçe evdeki hayatını
küçültmüş. Eşi ile çocukları olmayınca ona az ilgi göstermeye başlamış. Çocuk
kadının görevidir ya hani onu suçlu tutup, bir varis bırakamayacak olmanın
stresini büyütmüş . İçinde büyüyen şeyleri anlatamayacak olmanın acizliği ve
yalnız başına kalma fikrindeki o lanet. Korkunun ayaklarına yapışması oana öğretilenler ve korktukça hata yapmayı tetikleyen acizlik sarmış dört bir yanını. Bir kadınla tanıştı yeniden deneyebilirim
dedi. Bir dölden evlat yaratma isteği tüm uzuvlarını kaplamıştı. Onunla sevişti ve
bekledi. Günlerce aylarca birkaç yıl boyunca bekledi. O dışarda başka bir
kadının koynunda, karısı da her sabah onu uğurladığı balkonunda. Anlamadığı şey
tanrının ona bir çocuk vermek istemediğiydi.
Geç oldu anladı, ama geri dönüşümsüz hatalar zincirini kıramamıştı. Karısı
ile gittiği bir davetten dönerken arabada tartışmaya başladılar. Boşanmak
istiyordu kadın çünkü aldatılmıştı ve adam görmüştü bir çocuk kadından çok
erkeğin işiydi. Adam kısırdı ve kadın bunu biliyordu. Çocukken kuş palazı
geçirmişti ve ateş yumurtalıklarını etkilemişti. Bilemedi geç fark etti. Karısının
dudaklarına baktı araba hızla sürerken sesini son kez duydu ve hızla
barikatlarla dolu yola girdi. Kadın sakat kalmıştı. sadece gözleri oynuyordu.
Bakışlarını okşadı adam elleriyle saçlarını ve yüzüne dokundu. O an ellerinin
üzerindeki çizikleri fark etti. Hayatında ilk defa elindeydiler. Adam dayanamadı
karısının vücudunda açılan yaralara bir gece hemşire başında yokken elleriyle
boğdu onu. Yastığı kapattı ve nefesi
kesilene kadar tuttu. Gözlerini gördü sonra açık kalmış gözlerini. Elleriyle
kapattı onları ve baktı çoktan kire pasa bulanmıştı. Kadın hayaleti ile adamı
bırakmadı. Adam içti içtikçe unuttu unuttukça içti ve hayaleti de, kendini de
kaybetti. '' Şimdi buradayım doktor ''dedi yemeğine devam ederken. ''Ben buradayım ama
sen neden buradasın?'' dedi. Bunu söylerken midesi bulanmaya başladı. Gözleri
bulanıklaştı ve bir anda tabureden yere düştü. Galip ''Ben senin için buradayım.'' dedi. Dilencinin son gördüğü ona yaklaşan eller oldu.
Galip çok
başarılı bir kalp cerrahıydı. Özel bir hastanede kalp nakil ekibi kurmuş çoklu
organ yetmezliklerini yapay kalp ve nakil yaparak tedavi ediyordu. Canından çok
sevdiği bir karısı ve dünya tatlısı kızı vardı. İster nazar deyin ister kader
bu ünlü cerrah bir gün sınandığını fark etti. Karısı çürük dışını çektirdikten
sonra kalbi iflas etmişti. Dış hekimi apseli olduğunu fark etmemiş ve
antibiyotik tedavisi vermemişti. Oradan kalbe inen ve mikroplarsa ölümüne bir
sınava dönüşmüştü. Galip önce başka yollar denedi ama olmadı. En sonunda yapay
kalp cihazı takıldı ve organ nakil listesine girdi. Hayatı sadece karısının
yattığı o yoğun bakım odası olmuştu. Kararlıydı kurtaracaktı. Hiç hastaneden
ayrılmadı. Baş hekimden bir oda istedi ve orada kaldı. Günlerce aylarca. Ona
yakın olmak istiyordu ya başına bir şey gelirde başkası onun gibi müdahale edemezse
diye çok korkuyordu. Korku hataların başlangıcıydı. Bazı duyumlar aldı. Irak ve
suriye çevresinde insanlar para karşılığı organlarını satıyorlardı. Karısına
uygun bir donör buldu ve nakil için hazıklıklara başlatıldı ama kalp gelene kadar
bozulmuştu. Türkiye’de ölen insanların bağış yapmayışı onu deliye çeviriyordu.
Çaresizdi. Birkaç gün önce acilden çıkarken arkadaşı Harun’u gördü. Bir
dilenciye çarpmıştı. Adam kir pas içinde ve belki ölmek üzereydi. Bir yakını
yoktur böyle adamların diye düşündü. Şeytana uydu ve tüm tahlilleri yaptırdı.
Sonuç mucize gibiydi. Oldukça sağlam çalışan ve karısına uyumlu bir kalbi
vardı. Bu işi gizlice yapmak zorundaydı. Güvendiği arkadaşlarından bir ekip
kurdu ve hazırlıklara başlandı. Nasıl olsa hırsızın uğursuzun biridir dedi ve
onu evine kadar takip etti. Hazırlılar tamamlanınca barakasına gidip uyku ilacı
olan içeceği ve yemeği verdi. İşin büyük kısmı tamamdı.
Adamı arabaya
koyup acile götürdü. Geçen gün gelen hasta galiba iç kanama geçiriyor diye ortalığı
inletti ve acil ameliyata aldı. Ama bir sorun vardı. Elleri göğüs kafesini
açtıktan sonra işlemiyordu. Neşter bir oraya bir buraya gidiyor kalbi
kesemiyordu. Hikayesini dinlemişti. Karısını aldatmış bir adamdı. Hem kimsesi
olmayan bir kimsesizin göğsünü açıp bakmayı kimse düşünmezdi. Düşündü
düşüncelere boğuldu. Doğru ve yanlış arasında gitti geldi. Karısı bu dilenciden
değerliydi. Of ama bir cana ölmemiş bir cana kıymak ...Elleri titredi, terledi, saat durmuş gibiydi. Nefesi darlandı. Bu masada onlarca hayat kurtarmıştı. Maskesi
boynunu sıktı. Hava açlığı hissetti ve elindeki neşteri çok sıkı tuttu.
Yapacaktı mecburdu. Kalbi tuttu ve tam
kesecekken içeriye organ nakil koordinatörü girdi. Ona çevre hastanelerden
birinde karısına uyumlu bir kalp bulunduğunu söyledi. Galip dondu kaldı , elindeki neşteri fırlatıp ağlayarak koşmaya başladı. Dışarıda hala yağmur yağıyordu.
Dizlerini yere koydu ve ellerine baktı üzerinde bir kesik vardı.
Yorumlar
Yorum Gönder